top of page

Bölüm 2: Kökler

  • Yazarın fotoğrafı: Jhin
    Jhin
  • 30 Kas 2017
  • 12 dakikada okunur

ree

Penceremden giren muhteşem bir sabahın habercisi güneş ışıklarına eşlik eden telsiz anonsları uyandırdı beni. İşe gitmem gereken saatten yarım saat sonra uyanmıştım. Eşim çoktan işine gitmişti bile. Umarım bana da kahvaltılık bir şeyler bırakmıştır umuduyla telsizi komidinden kapıp, mutfağa doğru ilerledim. Bırakmamıştı. Kahve hazırlamak için su ısıttım. Sigaramı yaktım ve telsizimin sesini açtım. Şehrin diğer ucunda ki parkta bir cinayet işlenmişti. 20 yaşında bir kadın cesedi bulunmuş. Sarı saçlı, 1.70 civarlarında bir kadın cesedi. Nasıl öldüğünü hala söylemedikleri için kahve çekirdeklerini demlenmesi için ıslatırken, telsize kulak kesilmiştim. –‘’Boğazı kesilmiş’’- ‘’tamam’’- anonslarını duydum. Yıllardır cinayet masasında çalışıyor olmam, hiçbir şeyi kolaylaştırmıyordu. Acısız ölümleri görmek beni çok etkilemiyordu artık, bu doğru ama böylesi vahşet haberleri içime o korkunç ölüm korkusunu işliyordu.

Bir cinayet masası polisi olmama rağmen ölümün ne olduğunu bilmiyordum. Arkasında boş bir karanlık mı barındırıyordu, sonsuz bir karanlık. Yoksa vaat edilebilecek gerçek bir cennet var mıydı? Dinsiz değilim lâkin cinayet masası polisi olmak da bir tanrıya körü körüne bağlanmayı ciddi anlamda zorlaştırıyor. Ölüm, ne olduğunu bilmediğim ve açıklayamadığım bir belirsizlik benim için. Peki ya ölüm anı? Ölüm anında, vücudunu olduğundan sıcak hissedersin. Aslında donuyorsundur. Titrersin ve korkarsın. Acı, acı hisseder misin? Öldüğünü anladığın vakit acı artık bu dünyada tadabileceğin son tat olarak kalır. Ben şahsen acıyı hissetmek isterdim son kez. Başında senin ölüşünü izleyen tanıdık yüzler, senin için ağlayan bir sürü insan olur. Senin tatmak için 2 saniye daha dayanmaya çalıştığın acı, sen göçtüğünde sevdiklerine zıplayan bir mikroptur aslında.

Sigaramın külünün elime düşmesi sonucu üzerimde ne bir uyku sersemliği ne de bir düşünce kaldı. Telefonumun çaldığını da şimdi fark etmiştim. Arayan yanımda çalışan memurlardan biriydi.

-Efendim?

-Komiserim, cinayet anonsunu duydunuz mu?

-Evet, bir kadının boğazı kesilmiş ve parka bırakılmış. Büyük ihtimal kapkaç ve ya tecavüz vakasıdır. Yoldayım gelince konuşuruz.

-Komiserim ama şöyle bir durum var ki kadın ölü yatarken elinde mektubun üstünde ki çiçekten tutuyormuş.

Sabahın ahmaklığını belli ki atamamıştım lakin bu cümle beni resmen hayata döndürdü. Daha dün gece kapıma bırakılan çiçekleri ne ara unutmuştum. Ne kadar aptalım! Böylesine uğraş gerektiren detaylar, resmen benimle alay eden bir seri katil vardı şehrimde. Ve ben aptal gibi tüm detayları göz ardı ederek, eşimle akşam yemeği yedim. Benim bu aptal tavrım yüzünden bir kişi daha öldürüldü.

-Komiserim… Alo? Sesim geliyor mu?

-Merkezde konuşalım.

Kapattım telefonu. Kalktım hemen hazırlandım ve evden hızlıca çıktım. Merkeze öyle hızlı vardım ki, sanırım iki üç tane hız cezası yiyecektim. Nasıl olsa trafik şubede fazlasıyla dostum vardı. Koşa koşa çıktım merdivenleri. ‘’hemen dosyaları getirin. Toplanın masamın etrafına herkes eline bir kalem bir kâğıt alsın çabuuk! İlk önce bugün ki cinayet hakkında neler biliyoruz çabuk herkes ne biliyorsa söylesin.’’ Dedim ve sol yanımda oturan memura hepsini not almasını söyledim.

-20 yaşında bir kadın, adı Rhian Sameen. Boğazı tek darbede kesilerek öldürülmüş ve elinde yine o çiçekten vardı. 1.70 boylarında, 62 kilo, ilkokul matematik öğretmeni. Ek iş olarak evde çocuklara özel ders veriyormuş. Evli değil. Ailesi, iş arkadaşları ve öğrencileri ile konuştuk. Çevresi tarafından fazlasıyla seviliyormuş, çok neşeli ve cana yakın olduğunu söylediler. Onu kimin öldürmek isteyebileceği konusunda hiç kimsenin bir fikri yok. Tek hayatı işten eve, evden işeymiş. Adli tıp detaylı incelemesini yapmaya başladı bir iki saate elimize gelir.

Burada ki herkes katilimizin aynı katil olduğunu düşünüyor, değil mi? Gözlerimi herkesin üzerinde gezdirdim. Hepsinin kafası onaylar şekilde sallanıyordu. ‘’ O halde Malcolm’ın, cinayeti biliyorum elimizde hiçbir şey yok lakin yine de ne var ne yok bir gözden geçirelim’’ dedim ve elimle başla komutunu verdim.

-Malcolm, nam-ı değer beta, kendisine bu ismi nasıl taktığını ve neden taktığını biliyoruz. Yine de söyleyeyim, şehirde kendi mafya örgütlenmesini kurarken, şehrin o zamanlar başını çeken mafya babasını teke tek bir sokak düellosuna davet etmiş ve döverek adamı neredeyse öldürmüştü fakat düellonun anlaşması, iki kanun kaçağı arasında olduğu için hiçbir türlü polise şikâyette bulunmamaktı. Düelloyu kaybeden şehri terk edecekti. Malcolm kavgayı kazandıktan sonra tüm adamlarını bölgede ki her dükkâna, her sokak satıcısına dağıttı ve kendini tanıttı, kime bağlılık göstermeleri gerektiğini gösterdi. Beta lakabı da beta balığından geliyordu, beta balıkları kendi akvaryumlarında başka balık istemezler. Eğer başka bir balık gelirse de kavgaya tutuşur ya yenilir ya yenerler. Zaten biliyoruz ki komiserim de başka bir balığın akvaryuma girmesiyle tanıştı mafya babamızla, Malcolm, yeni gelen balık tarafından düelloya davet edilmişti. Tüm kurallar aynıydı. Malcolm yaşlı olmasına rağmen bu düelloya kurallara uygun tek başına gitmişti. Ama yeni balık onu tuzağa düşürmek istiyordu ki burada komiserim giriyor işin içine.

-Yeter be! Bir şey anlat dedik. Bokunu çıkardın. Konunun özüne dön, Malcolm’ın cinayeti.

-A..afedersiniz komiserim. Malcolm nam-ı değer beta, 52 yaşında. Başının arkasından tek kurşun ile vurularak öldürüldü. Silah kayıtlarını bulamadık belli ki ruhsatsızdı. Cesedin bulunma şekli, eller avuç içleri birbirine bakacak şekilde göğüs hizasında bileklerinden bağlanmıştı, bu bana bir af diletme gibi göründü. Cesedin dizlerinde morluklar vardı belli ki diz çöktürülmüştü ki bu da af diletme teorimi destekliyor. Böylesi detaylı bir cinayeti, kafasının arkasından vurarak gerçekleştirmesi ya ilk cinayeti ya da belli bir pişmanlık duyduğunu gösteriyor katilin. Kafadan tek mermi ise bariz şekilde infazı işaret ediyordu, komiserim.

Sözünü tamamladı, kafasını eğdi ve yutkundu. Kendi düşüncelerini katmak istemiyor lakin kendini tutamamış gibi görünüyordu, ürkek ürkek gözlerime bakıyor ne diyeceğimi merak ediyordu. ‘’Çok güzel çıkarımlar bunlar, tebrik ederim. İsmin ne?’’ diye sordum. Tad, komiserim. Dedi.

-Evet, arkadaşlar, çok güzel özetlediniz konuları. Şimdi işin asıl kısmına gelelim. Biliyoruz ki her seri katil bir imza yaratır ve taşır. Sanıyorum ki bu katilimizin de imzası bu çiçek çünkü cinayetin işlendiği gün masama bırakılan mektupta çiçek karakalem ile resmedilmişti, ardından tekrar olay mahalline gitmem ve orada bir çocuğun tam benim orada olduğum vakitte bu çiçeği duvara resmetmesi. Bunlar bence tesadüf değil. Ama ben bu iki cinayette hiçbir şeyi birleştiremiyorum. Birisi masum bir öğretmen, diğeri azılı eski bir suçlu. Ki durumu merhamet çerçevesinden incelersek, ölüm anının katil tarafından kısa tutulması, merhametin olduğunu gösterir. Malcolm tek kurşun ile göçtü bu dünyadan. Büyük ihtimal hiç acı çekmedi. Ama masum öğretmenimiz, merhamet yoksunluğundan öldü bile diyebiliriz. Vahşice doğrandı. Ölmesi ortalama 7 saniye sürmüş olmalı ki biliyorum şuan için çok kısa bir süre gibi geliyor size ama boğazınız kesilmiş iken 7 saniye bir ömrü tekrar yaşatır insana.

-öhm! Komiserim neden 7 saniye?

-Çünkü boğazın kesilmesi ile kan boşalımı ortalama 7 saniye sürer. Meslekte ilerledikçe bu tarz iğrenç bilgiler hakkında daha fazla bilgi sahibi oluyorsunuz. Şimdi bu söylediklerimden yola çıkarak şöyle diyebilir miyiz? Katilimiz kadını öldürürken öldürme duygusunu kontrol edemiyordu, ya da onu masum olduğu için daha öldürülmesi gereken biri olarak mı gördü? Bu konuda bir fikri olan?

Kimseden çıt çıkmıyordu, Tad sanki bir şey söyleyecekmiş gibi oldu fakat o da sustu. ‘’Tamam arkadaşlar işlerinizin başına geçin, aldığınız notları masama bırakın ve adli tıp raporu geldiğinde haber verin bana’’ dedim ve ceketimi aldım. Çıkmak için hazırlandım ve Tad’e ‘’ Tad! Sen benimle gel.’’ dedim.

Tad ile beraber arabaya bindik. Olay yerine doğru sürmeye başladım. Arabanın teybinde çalmakta olan 90ların muhteşem klasik rock parçaları, kesinlikle benim için araba sürmeyi daha keyifli kılıyordu. ‘’ Sever misin? ‘’ dedim ve elimle teybi işaret ettim.

-Komiserim elbette sevdiğim rock parçaları var ama benim tarzım tam olarak bu değil. Klasik müzik beni tanımlayan türdür diyebilirim sanırım. Aslında yaylı bir çalgı ile beraber yapılmış güzel bir besteyi her kategoride kabul edebilirim galiba.

Sorduğum soruya pişman olmadan önce onu susturmak istedim. Çocuğun ağzı açıldıktan sonra durmuyordu. Kendimi tutamadım ve neden bu kadar çok konuşuyorsun? Dedim.

-Komiserim çok konuştuğumu biliyorum, sizi rahatsız ediyorsa bunu tutmaya çalışabilirim fakat çok konuşsam da bu konuşmalarım boş kelimeler serisi değiller. Çok konuşabilmek için çok düşünmüş olmak gerekir. Bende düşünürüm, genelde yaptığım budur. Mesela komiserim, siz ne hakkında düşünürsünüz genelde?

Uzun zamandır kişisel bir soru ile karşı karşıya kalmıyordum. Neredeyse küçük bir çocuk gibi yanaklarım kızaracaktı ki kendimi bu konuda tutabildim. Bir cinayet masası polisi en çok ne hakkında düşünebilirdi ki elbette, ölüm olmalıydı bu sorunun cevabı. Çünkü çevrenizde ki ölümlerle size ihtiyaç duyulmaya başlanması sizi buna sürükler. Ölüm, bomboş bir kuyudur. Hislerimizden arınıp, kocaman karanlık bir rüyanın içinde bedensiz sürüklenir dururuz. ‘’Hayat, en çok hayat hakkında düşünürüm.’’ dedim.

Olay yerine varmıştık. Arabayı yanaştırdım, arabadan inmeden bir sigara yaktım ve arabadan indim. Fazlasıyla geniş bir parktı, kalabalık bir insan popülasyonu vardı fakat parkın büyüklüğü insan yoğunluğunu düşürüyordu. Cesedin bulunduğu yere gittik. Ceset kocaman bir ağacın yanına bırakılmıştı. Ağacın kökleri gözüküyordu. Yerlerde ki kan yıkanmış olsa da dikkatli baktığımda çimenlerin üstünde ki kalıntıları görebiliyordum. ‘’ Ne görüyorsun, Tad?’’ dedim.

-Açıkçası cinayetimiz için hiçbir kanıt göremiyorum komiserim. Şu ağacın kökleri çok dikkatimi dağıtıyor. Bakar mısınız, komiserim resmen bu dev ağacın kökleri toprağı öyle bir sahiplenmiş ki. Resmen yanında büyümeye çalışan fidelerin hakkını taciz ediyor ve fidelerin köklerinin toprağı sıkıca kavramasını imkânsıza sürüklüyor bence bu fidelerin buradan taşınması gerekiyor komiserim. Sanırım yine çok ve gereksiz konuştum, affedersiniz komiserim.

Sorun yok dercesine kafamı salladım. Sonuçta ben hiçbir şey görmüyordum, ne cinayetle ilgili ne de başka bir şey ile ilgili fakat Tad başka bir şeyler görebiliyordu. Onu suçlayamazdım ya. O sırada telefonum çaldı, adli tıptan arıyorlardı. Cevapladım aramayı. Bildiğim her detayı ballandırarak anlatmalarını dinledim, o kadar araştırdılar dinlemek zorunda hissediyordum kendimi. Teşekkür edip kapattım. Parkta biraz dolanmayı teklif ettim Tad’e. Başladık yürümeye, biraz ilerledikten sonra bir oyun parkına bakan bir banka oturduk. Sigara yaktım.

-Bu nasıl bir mesaj? ‘’ tankçık keçiler atandı ‘’ mı? Göndereni de yazmıyor. Ne bu böyle şaka falansa ben anlamadım.

Tad’i dinlemiyordum, sigara içerek çocukları izliyordum lakin gelen mesajda yazan o kelimeler dikkatimi çekti. Birden cinayet mahallinin yakınlarında olduğumuzu hatırladım. Malcolm’ın cinayet mahallindeyken de bir mesaj almıştım çok bariz olmasa da. Bu katilimizden gelen bir mesajdı. Bu bir anagramdı. Anagramlara bayılırım. ‘’Tad’e kalk ve çabuk bana kalem kâğıt bul gel. Telefonunu da bana ver’’ dedim. Tad anlamsızca bana baktı. Hadi! Dercesine elimle kışkış işareti yaptım. O gittiğinde telefonundan merkezi aradım ve son gelen mesajın takibini istedim. Benden sanırım fazlasıyla korkuyordu çünkü Tad’in gidip gelmesi 1 dakikadan az sürdü. Hemen kağıda mesajı yazdım.

Tankçık keçiler atandı.

-Bu bir anagram, Tad. Katilimizden geldi.

-Anagram ne, komiserim?

-Anagram, belli bir cümlede ki harflerin yerleri değiştirilerek oluşturulan yeni metindir. Kısacası şuan bu metni okumamız değil, çözmemiz gerekiyor. İlk önce anagram algoritmasını çıkarmamız gerekiyor. Bu da demek ki harflerin kaçar kez kullanılmış olduğunu alfabetik sıraya göre sıralayarak yazılan dizi. Bunun ki ise; 3a2çd2e2ıi3kl2nr2t’dir. Şimdi bundan anlamlı bulabildiğimiz her kelimeyi çıkarıp yazacağız. 10 dakikalık bir uğraşın ardından elimizde şöyle bir tablo oluşmuştu.

ree



Çıkardığımız tabloda ki olayla alakalı olma ihtimali olan bazı kelimelere yıldız koymuştuk. Bunlar: Tek, çiçek, kanıt ve kadındı. Çiçek kelimesi kesinlikle çözmemiz gereken cümlenin bir parçasıydı. ‘’Öncelikle özne olabilecekleri ayıralım, Tad.’’ Dedim ve kalem ile kağıdı verdim.

Tank, at, keçi, deli, çete, kale, kanıt, çiçek*, kadın*, çakal ve kılıç.

Tamam, özne olabilecek kelimeler sınırlıydı. Bu işimizi bir nebze olsun kolaylaştıracaktı. ‘’şimdi de yüklem olabilecekleri bul lütfen, Tad’’ dedim ve bir telefon araması yapmak için ayağa kalktım.

-Alo!

-Aleron, nasılsın?

-iyiyim teşekkürler sen nasılsın, komiserim?

-iyiyim teşekkür ederim. Bir konuda yardımına ihtiyacım var, eskiden bu tarz şeyleri çok severdin. Elimde bir anagram var, ben üstünde zaten çalışıyorum ama işlerin ağır ilerlememesi gerekiyor. Midas dokunuşuna ihtiyacım var.

-Uzun zamandır, anagram ile uğraşmıyorum ama elbette yardımcı olmak isterim. Anagram halinde ki mesaj nedir?

-Tankçık keçiler atandı. Gelen mesaj bu.

-Tamam, komiserim. Üstünde çalışacağım bir şeyler bulduğumu düşündüğümde hemen sizi arayacağım.

-Çok teşekkür ederim, Aleron. Kendine iyi bak.

Aleron, lise zamanlarımda tanıştığım matematik hastası bir çocuktu. Ben dahil herkesin en sevdiği ders spor dersleri iken o matematik hariç hiçbir dersi sevmedi. Lise zamanımızda bile algoritmalar ve ispatlar üzerinde uğraşıyordu. En büyük ilgisi ise kriptografiydi. Onun bunu çözeceğine emindim. Tam o sırada telefonum çaldı, arayan merkezden bir memur olmalıydı. Cevapladım telefonu.

-Komiserim merhaba. İstediğiniz telefonun yerini tespit ettik. Cinayetin işlendiği parkın yanında bir anaokulu var. Sinyal şuan oradan geliyor. Parkın doğu kapısının karşısında ki sokağa girecekseniz 3.bina, komiserim.

Tad’in elinden kağıtları defterleri aldım. ‘’Sana gelen mesajın atıldığı telefonun sinyali şuan bir anaokulundan geliyor, çabuk ol.’’ Dedim. Koşmaya başladık. Katilimiz şimdi de bir çocuğu mu hedef almıştı, bilmiyorum. Tek bildiğim acele etmem gerektiğiydi. Katilimizi yakalamamız bu kadar kolay mı olacaktı. İçimde tuzak gibi bir şüphe vardı lakin şimdiye kadar bana zarar verebilirdi, bana ulaşabilirdi. Bu düşünceleri kafamdan sildim ve koşmaya devam ettim anaokuluna girdiğimiz de çocuklar etrafta neşe ile koşuşturuyorlar ve oynuyorlardı. Merkezi aradım ve telefonu sürekli olarak aramasını istedim. Katilimiz bir öğretmen kılığına girmiş olabilirdi. Çocuklara ulaşmayı istiyor olabilirdi. Birkaç sınıfın kapısında ki camlardan sınıfların içine doğru baktık. Ve bir telefonun zil sesini duydum. Koridorun sonunda sağda ki sınıftan geliyordu. Hızlı fakat tedbirli bir şekilde ilerledim. Bir kadının bağırış seslerini duydum ve koşmaya başladım direk sınıfa daldım. Çalan telefon çocuklardan birinin elindeydi, öğretmen çocuğu azarlıyordu. Çocuktan telefonu rica edercesine elimi uzattım. Aramayı cevapladım. Arayan merkezdi. Küçücük bir çocuk katilimiz olamazdı. Ne fiziksel ne de psikolojik olarak bu cinayetlerin altından kalkamazdı. Ne de böylesine detaylı bir plan hazırlayabilirdi. Öğretmeni dışarı çağardım.

-Öğretmenim, hızlıca konuşacağım ben cinayet bürodan geliyorum bu da kimliğim. Şimdi, bu telefon kime ait?

+Elinden telefonu aldığınız çocuğun beyefendi. Telefonu yolda gördüğü bir dilenci vermiş bu çocuğa, oda tabi ki hiç tereddütsüz kabul etmiş.

-Öğretmenim bu telefonun gerçekte bir katile ait olduğunu düşünüyoruz. Telefonu alan çocuğa biz sorular sorarsak korkacaktır. Siz acaba bir eşkâl veya herhangi bir ses tonu, dilencinin nerde olduğu gibi ne öğrenebilirseniz, çocukla konuşabilir misiniz hemen?

+Elbette!

5 dakika kapıda ki sabırsız bekleyiş, kapının açılması ile son buldu.

+Beyefendi, öğrencim dilencinin suratını görmemiş, kafasında şal gibi bir şey örtülüymüş. Sesini de duymamış, sadece telefonu uzatmış. Öğrencim de almış, çocuk sonuçta. Nerede aldığına gelirsek, dilenci bu binanın olduğu sokağın köşesindeymiş. Çocuklar tehlikedeyse lütfen söyleyin komiserim. Aileleri ve biz tedbir alalım.

-Çocukların tehlikede olduğunu sanmıyoruz ama siz yine de tedbiri elden bırakmayın. Çocukları 1.derece akrabaları dışında kimseye teslim etmeyin. Yardımınız için teşekkürler. Telefon bizde kalacak.

Anaokulundan ayrıldık ve sokağın kaldırımında Tad ile yan yana dikiliyorduk. Çok sinirliydim, elimde yine hiçbir şey yoktu. Artık bir şeyler bulabilme umudumu da kaybetmiştim. Sokakta tamda düşüncelerimle benliğim arasında duran çöp kutusuna sinirden tekmeyi vurdum. Hızlıca sokağın köşesine gittim. Bir saç teli ve ya herhangi bir şey aradım. Neredeyse iki hafta olmuştu, Malcolm’un ölümünden bu güne ama hala elimde bir mektup, bir mesaj ve bir telefondan başka bir şey yoktu. Arabaya doğru ilerledik. Yolculuk fazlasıyla sessizdi ben zaten çok konuşan birisi değilimdir fakat Tad’den birkaç cümle bekliyordum açıkçası.

Merkeze vardığımızda çocuktan aldığımız telefonu bilgi işleme götürdüm ve incelenmesini emrettim ardından hızlıca boş bir oda bulduk ve anagramdan elde ettiğimiz tabloyu çıkarttık. ‘’ Tad, şuan bu tabloda neler görüyorsan bunlardan bir şekilde cümleler yaratmalıyız. İlk gösterimi ben yapayım istersen mesela -çakal kılıç çekti- . Gördüğün gibi yaratmaya çalıştığım cümlede 3 tane ‘’ç’’ var ama anagram algoritmamızda 2 ‘’ç‘’ hakkımız var. Yani bu cümle ilk baktığım harften yattı. Sıra sende dene bakalım!’’ dedim.

-Komiserim bence –çiçek- kelimesi kesinlikle aradığımız cümlede olacak. Çiçek kelimesinde iki tane ‘’ç’’ harfi olduğu için diğer kelimelerde ‘’ç’’ olmaması gerekiyor. Mesela öznemiz –kadın- olsun. Tabloya –etik- yazmışız bunu alıp –ekti- yapalım. O zaman benim cümlem –kadın çiçek ekti- olur. 1a2çd2eı2i kullandım fakat tek ‘’i’’ hakkım vardı. Bu da olmadı komiserim.

+Ama kadın ve çiçek çok alakalı iki kelime Tad ve sadece onları ele aldığımızda bir sınırı aşmıyoruz belki de sadece ‘’ekti’’ yanlıştır. Yani –Kadın çiçek ……. – üzerinden gitmeliyiz. Ek çıkarmıştık ekleri ekleyelim bakalım ne olacak. Mesela –Kadınlar çiçek taktı- . 3a2çde2ıi3klnr2t formatında yazmış oldum. Hiç fazlalık yapmadık ama 2 harf fazladan elimizde kaldı ‘’n’’ ve ‘’e’’ . -Kadınlar ne çiçek taktı- . Bu doğru olabilir ama hiçbir şey çağrıştırmıyor bana. Cinayetlerle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz çiçeğin ismi ne Tad?

-Calla lily, komiserim. Bilimsel adı Zantedeschia aethiopica’dır. Halk arasında gala çiçeği veya kala çiçeği olarak bilinir. Zehrini örten bir güzelliği vardır.

+Nereden biliyorsun be bunları?

-Annem komiserim, her çiçeği bilir ve beni hep çiçek bahçesine götürür her birini anlatırdı bana komiserim.

İlginç bir bilgiydi. Ben hiç böyle şeyler bilmem. Şaşırmış ve özenmiştim. Çenemde ki sakallar ile oynayarak düşünüyordum. Birden bulunduğumuz odanın kapısı çalındı. Bir memur, ölen öğretmenin öğrencilerinden bir tanesinin velisinin bizimle görüşmek istediğini söyledi. Elimle yolla buraya işareti yaptım. Tam o sırada telefonum çaldı. Arayan Aleron’du. Tad’e ‘’sen gelen veli ile konuş ben şu telefona bakacağım önemli bir şey çıkabilir’’ dedim. Odadan çıktım.

-Alo! Aleron bir şey bulabildin mi?

+Emin değilim, bir iki tane tam uyan mantıklı cümle çıkarabildim ama konuyla alakalı mı bilmiyorum.

-Ne, ne buldun, söyle?

+Şimdi fark ettim ki yazdığım 2 cümleden birisi algoritmaya borçluymuş. Anlayacağın elimde sadece bir tane var o da –Kadın çiçekleri kanattı- .

-Eski dostum, sen gerçekten bir dehasın. Sanırım doğru anagramı buldun. Çok teşekkür ederim. Bu iş başımdan gidince sana bir kahve ısmarlayacağım. Kendine iyi bak.

Telefonu kapattım. Bu cümleye bakarak 2 şey görüyordum. Birincisi katilimiz öldürdüğü kişileri çiçek olarak gören bir deliydi ki bu fazlasıyla saçma ve korkutucu. İkincisi ise öldürülen öğretmen, katilimizin çiçek olarak gördüğü bir şeyi veya gerçek anlamda bir çiçeği kanatmış, yaralamıştı. Yani katilimize göre öğretmen masum değildi. Hemen Tad’in yanına gittim. Odaya girdiğimde bizimle konuşmak için gelmiş olan veli ağlıyordu. Sessizce Tad’in yanında ki sandalyeyi çektim ve oturdum.

-Hanımefendi lütfen sakin olun, derin bir nefes alın ve ne anlatmak için geldiyseniz anlatın. ( kadının gözünde ki üzüntüyü gerçek anlamda görebiliyordum. Sinir ile karışmış bir hüzün vardı kadının gözlerinde. )

+Ben nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Oğlum, öğretmeni öldükten sonra çok sessizleşmişti. Hiç konuşmuyor, yemek yemiyor sadece düşünüyordu. Çocuk sonuçta ilk defa bir ölüme şahit oluyor diye düşündüm çok üstelemedim. Rhian’i çok severdi, Rhian da onu çok seviyordu. Özel ders hocası olarak da evimize geliyordu. Birbirlerine çok alıştıklarını düşündüm ve bir çocuk yakın arkadaşını kaybetse aynı böyle tepkiler verir gibi geldi bana. Ahhh! Ne kadar aptalım!

Bugün oğlum okuldan geldikten sonra yine çok sessizdi. Yanına gittim ve dostça onunla konuşup onu rahatlatmak istedim. Bilirsiniz işte, o cennette artık daha güzel bir yerde falan diyecektim. Rhian’ı özlüyorsun biliyorum ama o artık daha güzel bir yerde diyecekken lafımı kesip ‘’hayır! özlemiyorum, küsüm ona ben.’’ Dedi. Neden diye sordum. ‘’ Anne ölen birisinin sırlarını tutmak zorunda mıyım?’’ dedi ve ağlamaya başladı. Dayanamadım sarıldım ve ‘’ hayır değilsin oğlum, bunu bana söyle ki hafifleyesin. Neden küstün öğretmenine?’’ dedim. ‘’ Çünkü ders molalarımızda hep onun istediği oyunu oynuyorduk, sıra bana hiç gelmemişti. O oyunu oynamak istemiyordum.’’ Dedi.

-Hanımefendi, su herhangi bir şey ister misiniz? İsterseniz ara verebiliriz? Dedi Tad.

+Hayır! Hayır, başlayabilmişken bitirmek istiyorum. Ne tür bir oyun olduğunu sorduğumda ‘’ Taş kağıt makas oynuyorduk ama yenen bir kez öpüyordu, göbeğimi bile öptü.’’ Dedi. Çok sinirlenmiştim ama ona belli edemedim komiserim, gözyaşlarımı tutamadım. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim. Evime alıp, çay ikram ettiğim kadın, oğlumu taciz ediyormuş. O kadını birisi öldürdü ve ben ona ne kadar kötü biriside olsa minnettarım, çünkü ben şuan bunları bilmiyor olacaktım ya da öğrendiğimde aradığınız katil ben olacaktım.

-Hanımefendi, çok teşekkür ederiz. Biz öğretmeni masum olarak değerlendirmiştik meğerse değilmiş. Sizin sayenizde bunun farkına vardık. Herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa lütfen çekinmeden arayın deyip kartımı uzattım ve kapıya kadar eşlik ettim.

Tad’in yanına döndüm

-Aslında iki cinayet arasında hep bir bağlantı varmış ama biz görememişiz, Tad. İki kurban da masum değildi. Ayrıca şifreyi çözmek için yardım istediğim arkadaşım sadece bir anagram çıkarabilmiş o da

-Kadın çiçekleri kanattı- imiş. Yani bunlar tesadüf değil. Katilimiz, suçluları öldürüyor.

Tad ağzı açık beni dinliyordu. Kadın çiçekleri kanattı mesajı aslında öğretmen çocuklara taciz etti, demekmiş. O sırada bilgi işlemden bir memur geldi ve elbette yine hiçbir veri, parmak izi falan bulamamışlardı.

-Eve git, Tad. Yarın da erken gelme biraz dinlen. 1 gibi merkezde ol. Elimizde hala bizi katile götürecek bir şey yok.

Eve döndüm, saat normal günlerimizde eşimle yemek yediğimiz saatlerdi. Eşim evde yoktu, Koltuğa uzandım ve aptal kutusunu açtım. Çiçeklerle ilgili bir belgesel vardı. Bu kadar olayın üzerine calla lily’i merak ediyordum belki bahsedilir diye kanalı değiştirmedim. Gece uyuyakalmışım, sabah uyandığımda üstümde bir battaniye vardı. Eşim eve gelmiş, üstümü örtmüş ve yine çıkmış olmalıydı. Koltuktan doğrulup güzelce bir gerdirdim kendimi. Balkon kapısından gelen soğuk hava ayak bileklerime çarpıyordu. Dizüstü bilgisayarımı kucağıma aldım ve 90rocks klasörünü oynattım. Muhteşem bir sabahtı, koşuşturmalı birkaç günün ardından güzel bir müzik eşliğinde kendime kahvaltı hazırlamaya ihtiyacım vardı. Şarkı başladı, telsizi kıstım.

-Devamı gelecek hafta….

2 Yorum


Jhin
Jhin
24 Ara 2017

Bu tarz dikkatli okuyucuların hikayemi okuması ve değerlendirmesine minnettarım. Yazdığın güzel yorumlar ve yapıcı eleştirilerin için teşekkür ederim, Aytuek.

Beğen

aytuek
22 Ara 2017

Harika bir bölümdü.Hikayenin akışı fevkaledenin fevkinde umarım çizgini hiç bozmazsın. Yürekten söyleyebilirim ki okurken çok büyük keyif aldım ancak bir iki cümleyi yine geçiştirmişsin. Bu kadar kaliteli olay örgüsünün ve akıcı bir anlatımın arasında böyle bir durum absürt duruyor.Bu durumdan biraz kaçınırsan,eminim çok daha pürüzsüz bir hikayeye dönüşecek. Bunun dışındaki şeylere gelecek olursak; muhteşem bir iş çıkarmışsın,tebrik ederim.Diğer bölümleri dört gözle bekliyorum.

Beğen
© Copyright
bottom of page