Bölüm 1: Tohum
- Jhin
- 25 Kas 2017
- 9 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 28 Kas 2017

Nöbetim sırasında gelen anons ile gittiğim cinayet mahallinde dostumun cesedini inceliyorum. Elleri göğüs hizasında, avuç içleri birbirine bakacak şekilde bağlanmış, af dilenmesini istemiş. Dizleri kırık ve yüzüstü yerde yatıyor, katilde ki pişmanlığın belirtisi. Başının arkasından tek mermi ile vurulmuş, infaz. Dar ve ıssız bir sokak, kamera kaydı bulabileceğimizi sanmıyorum diye geçirdim içimden.
Cesedi adli tabiplerin eline bıraktım. Gecenin ıssızlığı, havanın soğukluğu ve bir arkadaşı kaybetmiş olmak bana ceketimin yakasını kaldırttı ve arabamın direksiyonuna geçtim. Merkezin yolunu tuttum zaten ezbere bildiğim bu yolda bir şey bana hatırlatmış olmalı ki birden az önce ölü olduğu haberini aldığım arkadaşımla olan mazimin hayaline daldım.
- Ellerinin kelepçelenmesi için arkasını dönmüş ve kendini arabaya yaslamış mafya babası, kafasını bana çevirip ‘’ ne ironi ama hayatı yaşayış şeklim, beni size hep düşman etti ve sizden hep kaçmak zorunda kaldım. Bu kelepçelerin bileklerime takılmaması için kaç polisle çatıştığımı hatırlamıyorum bile! Bir de şimdi ki duruma bak. Bir polis beni tutuklayarak hayatımı kurtarıyor. ‘’dedi. Kelepçeleri mafya babasının bileklerini sıkacak derecede kapatıp, ona ‘’ Senden daha kötüleri de var, Malcolm. ‘’ demiştim ve Malcolm’u arabanın arka koltuğuna oturtmuştum. Arkadan gelen kesintisiz korna sesleri bu hatıranın dağılmasına sebep oldu. Sanırım yeşil ışık yandıktan bir saniye sonra arabayı ilerletmemiştim, güldüm. Merkezin otoparkına girdim.
Merkezin otoparkına arabamı park ettim. Malcolm ile olan dostluğumu bilen polis memurları, bana baş sağlığı diliyor ve ne kadar kötü bir adam da olsa kimsenin ölmeyi hak etmediğini dile getiriyorlardı. Ben ise sadece teşekkürümü kafamı öne doğru eğerek belli ediyordum çünkü çevremde ki bu gürültü ve kalabalık beni bir anda boğmuştu. Şuan tek istediğim acımı yalnız başına yaşamak ve düşünmekti. Masama geçtim, çay makinesine doğru baktım ve orada ki memura elimle bir çay istediğimi belirttim. Dirseklerimi masaya dayadım, ellerimi yüzümden enseme doğru gezdirdim. Ellerim ensemde iken gözlerimi açtım ve sanki tüm acılarımı içimden atar gibi derin bir nefes verdim. Masada üstünde -özür dilerim- yazan bir zarf dikkatimi çekti. Elime aldım ve her yüzüne baktım, sadece bu yazıyordu, özür dilerim. İyi yalanmış bir zarf olmalı ki elimle yırtmadan açamayacaktım, masada olmadığını bildiğim mektup açıcısını aradı gözlerim, kendinden geçmiş beynime sikerler der gibi cebimden çakımı çıkarıp zarfın bir başını kestim, içinde bir mektup vardı. Mektubu çıkardım ve katlanmış olan mektubu açtım. Küçük farklı bir koku yüzüme çarptı, kokuyu tanımıyordum ama fazlasıyla etkili, hoş bir kokuydu ne yazık ki burnum kokuya hemen alıştı. Mektupta ki yazı gayet düzenli ve güzel bir el yazısıydı.
Mektupta şöyle yazıyordu: Özür dilerim.
Altında da itina ile çizilmiş bir karakalem çiçek resmi vardı. İnce uzun gövdeli, beyaz, yukarı giderek açılan bir koni şeklinde idi.
Aniden ayağa kalkıp, ‘’bu mektubu buraya kim koydu!’’ Diye bağırdım. Tüm memurlar boş boş bana bakıyordu. 5 saniyelik bu sessizlik beni daha da sinirlendirdi ve ‘’ bu merkeze giren evrakları, mektupları, kargoları kontrol eden kimse hemen yollayın bana onu!’’ dedim ve masama oturdum. Bu mektubu katilin göndermiş olma ihtimali beynimde çalkalanıp duruyordu. Benimle dalga mı geçiyordu? – Onu yakalayamayacağımı düşünüyorsa yanılıyor, ilk ipucunu bulduğumda işi bitecek o şerefsizin– diye geçirirken içimden.
-ÖHM! Komiserim beni çağırmışsınız.
Günah keçisi karşımdaydı. Mektubu elimde sallayarak ona gösterdim ve kim getirdi bunu diye ekledim.
-Bilmiyorum komiserim, her gün yüzlerce teslim alıyorum bunlardan.
Haklıydı, hangi birini hatırlayabilirdi ki ama birini suçlamam gerekiyordu. Mektup olan elimi yumruk yapıp masaya vurdum, gözlerimi memurun gözlerine diktim ve ne demek bilmiyorum diye bağırdım.
-E..e..fe.efendim hemen kamera kayıtlarına bakıp kontrol etmemi ister misiniz?
Akıllıca düşünemiyordum normalde ona bunu benim emretmem ve ona gereksiz yere bağırmamam gerekiyordu sonuç olarak belki de yanlış adrese verilmiş bir posta da olabilirdi. Tamam, git kontrol et dedim. Bir hışımla kaçtı yanımdan. Masama bırakılmış çayım buz gibi olmuş ve tüm tadım zaten kaçmıştı. Masamdan arabamın anahtarlarını aldım. Sandalyemden ceketimi hızlıca çekip kalktım. Çıkarken yarın bu cinayet ile ilgili her evrakı masamda istiyorum dedim memurun birini gözüme kestirip. Eve vardığımda saat neredeyse sabah olmuştu, tekli koltuğuma oturup arkama yaslandım. Orada uyuyakalmışım. Sabah kalktığımda saat 11:00di. Eşim, evden ayrılmadan önce bana kahvaltılık bir şeyler çıkarmıştı. Birkaç lokmayı ağzıma tıktım ve sert bir kahve hazırladım kendime. Kahvemi doldurdum ve pencereye doğru ilerledim. Bir sigara yaktım ve camı açtım. Sabahın temiz oksijeni, kafein ve nikotin hiçbir şeye değişemeyeceğim bir kombindir. Hava bulutlu, parlak ve serindi. Sigaram ve kahvem bittiğinde hazırlanıp merkeze gittim. Merkeze vardığımda masamın önünde iki memur oturuyordu. Birisi kamera kayıtlarını kontrol etmesini söylediğim memur, diğeri ise cinayetin evraklarını istediğim memur. Ceketimi çıkardım, sandalyeme oturup arkama iyice yaslandım. Söyle bakalım kamera kayıtlarında var mı bir şey? Dedim.
-Komiserim durum biraz garip, dün benim masamın olduğu yeri izleyen kamera kayıtlarını inceledim lakin ben bu mektubu elden teslim almamışım. Öyle olunca bende sizin masanızı izleyen kamera kaydına baktım ve bu mektubu bir memurun bıraktığını gördüm.
Beynimden vurulmuşa döndüm, katilimiz bir polis memuru muydu? Ya da bu mektubu katil bırakmamış mıydı o halde kim bırakmıştı ve benden neden özür diliyordu? Ee kim bırakmış hangi memurmuş, çağrın gelsin. Dedim.
-Komiserim biz tanıyamadık, bizim bürodan değil sanırım zaten şapkası var kafasında yüzü çok seçilmiyor. İsterseniz siz bakın komiserim, belki başka bürodan bir arkadaşınız olabilir.
Tamam, sen kayıtları iyice incele, eşkâli çıkart, kimliğini bulmaya çalış lütfen. Diğer memura çevirdim gözlerimi, sende ne var bir şey bulabildin mi edasıyla kafamı salladım.
-Komiserim hiç bir şey yok. Ne bir parmak izi, ne bir mermi kovanı, ne ayak izi, ne bir saç teli, ne bir görgü tanığı hiç bir şey bulamadık. Elimizde sadece kurbanın kafasında ki mermi var o da kayıtlı bir silahtan ateşlenmemiş. Elde var sıfır, komiserim.
Sikiyim böyle işi deyip kafamı masaya çevirdim. Elimi kaybol dercesine salladım. Masamda ki mektubu aldım elime, iyice incelemeye çalıştım fakat yok bir şey yok sadece özür dilerim yazıyor bir de çiçek resmi. Aldım mektubu, adli tıpa götürdüm. İyice inceleyin üstünde bir koku vardı ne kokusuymuş bulun bana, bir şeyler bulun! Dedim. Çıktım, olay mahalline gittim. İki yaşlı binanın dar bir sokağı, gündüz vakti bile ıssızdı. Malcolm’un kanı hala yerdeydi. Her yere dikkatlice bakıyordum ama bir şey göremiyordum.
Dar sokağın ileride ki köşesinden gelen sprey sesi kulağıma ilişti. Kafamı hızla çevirdim ve bir çocuğun duvarı spreylediğini gördüm. ‘’ Hey! O duvar özel mülk orayı boyaman yasak, çabuk ikile!’’ dedim. Beni duyduğuna emindim, bağırmıştım çünkü ama beni hiç umursamadı. Ona doğru yürümeye başladım. Ellerinin hızlandığını görebiliyordum, hızlı yürümeye hatta koşmaya başladım. Koşmaya başladığımı duyduğunda kafasını çevirdi ama kaçmadı. Yüzünde bandana, kafasında kapüşon vardı. Aramızda 20 metrelik bir mesafe kalmıştı, işini bitirmiş olmalı ki kaçmaya başladı. Hemen sokağı döndü, koşar adımlarını duyabiliyordum ve peşindeydim. Dün cinayet işlenmiş bir sokakta, polisin ikazından işini bitirmeden kaçmayan bir genç, gayet şüphe uyandırıcıydı. Sokağı döndüğümde fark ettim ki sokağın bu tarafı kısaydı ve kalabalık bir caddeye açılıyordu. Onu kaybetmiştim. Çizdiği resme bakmak için döndüğümde resmen kanım çekildi. Bembeyaz kesildiğime eminim. Bir çiçek çiziliydi duvarda. Mektupta ki çiçeğin aynısıydı. Çizimi bile aynıydı. Hemen anons geçtim. 26.78 merkez!
-merkez dinlemede!
+Dün ki mafya babasının cinayet mahalline bir polis ekibi ve olay yeri ekibi yollayın. Tamam.
Ekipler geldiğinde, polis ekibine caddede ki kameraların kayıtlarını toplamalarını ve bu kayıtlarda kapüşonlu ve bandanalı bir genç ve bu gencin eşkâlini bulmalarını ve olay yeri ekibine ise duvar boyasını incelemelerini, nerden alınmış, bulabildikleri ne varsa bulmalarını istedim. Onlar işlerine koyulduktan sonra arabama gittim. Merkeze gittim, mektuptan bir şey çıkmasını umuyordum, direk adli tıpa yöneldim. Bütün uzmanlar beni bekliyor gibiydi, sanırım bir şey bulmuşlardı. Buldunuz mu bir şeyler dercesine kafamı salladım.
-Efendim hiç bir şey bulamadık. Parmak izi yok, söylediğiniz üzere kokuya baktık, bulamadık. Kâğıt ve kullanılan kalemin mürekkebini inceledik, ikisi de her yerden tedarik edebileceğimiz materyaller.
Hızlıca çıktım oradan. Bir şeyler olmak zorundaydı, bir arkadaşım ölmüştü ve benim elimde buna dair hiçbir kanıt yoktu. Kafayı yemek üzereyim. Masama doğru ilerlerken, masama mektubu bırakan kişinin eşkâlini incelemesi için görevlendirdiğim memur geldi.
-Amirim! Sanırım bir şey bulduk. Masanıza mektubu bırakan kişinin eşkâlini getirdim. Ayrıca eşkâlin kime ait olduğunu da bulduk efendim. Jim Took. Eski bir torbacı, şuan kayıtlı olduğu bir ev adresi ve ya bir iş adresi yok efendim. Sokakta yaşadığını düşünüyoruz, eşkâlini devriyelere gönderdik. Bir yerde görülmesi halinde hemen gözaltına alınacak.
İşte keyif dediğin budur, elde sıfırdan bir noktaya ilerleyebilmiştik sonunda. -Çok teşekkür ederim, kendi işine dönebilirsin. Bu iyiliği unutmayacağım.- Dedim. O kadar keyiflenmiştim ki farkında olmadan bina içinde sigara yakıyordum, hemen çay makinesine doğru ilerledim. Bir bardak çay aldım ve yangın merdivenine gittim. Sadece o şerefsizin yakalanmasını beklemek, başka hiçbir şey bulamamış olmak içimde ki keyfi alt üst eden bir düşünceydi.
Çay sigara keyfimi bitirdikten 3 saat sonra, bir memur yanıma gelip Jim Took’u ve duvar boyayan çocuğu yakaladıklarını, şuanda ikisinin de sorgu odalarında olduklarını söyledi. – Sakın! Benden başka kimse girmeyecek onların sorgusuna.- dedim. Jim’in bulunduğu odaya girdim. Mektubu yüzüne fırlatırcasına masaya attım. Karşısında ki sandalyeyi hızlıca kendime çektim ve oturdum. Kelepçeli ellerini çözdüm ve ekledim ‘’Eğer hemen anlatmaya başlamazsan, seni dövmeye başlayacağım ama karşılıksız kavgalardan hoşlanmıyorum o yüzden ellerini çözdüm.’’
Başlarda sessizliğini koruyabilse de 5 dakikanın sonunda sandalyemden bir hışımla kalkıp, ceketimi çıkartırken, bülbül şakıdı.
-Tamam, tamam, anlatacağım. Ne oldu ne biliyorsam anlatacağım. 2 gün önce sokakta oturmuş, hap alabilmek için dileniyordum. İnsanların bir kısmı bunu anlayıp para atmazken, bazı saf insanlar açım zannedip para veriyorlardı. Aslında açtım ama derdim o değildi. Sonra bacaklarımın arasına 50lik bir banknot atıldı. Üstünde sanırım şöyle yazıyordu ‘’ Bu paradan bir tane daha kazanmak istersen yapman gereken sana vereceğim şeyi, parada yazılı olan adrese götürmek.’’ Hiç düşünmeden kabul ettim çünkü 2 tane 50’lik banknot demek. Bir haftalık hap param demekti. Ben daha kafamı kaldırmadan bu zarf önüme bırakıldı ve yanında da diğer 50lik. Kafamı kaldırdığımda kimsenin olmadığını gördüm. Tabi ki direk aklıma mektubu boş verip parayı harcamak geldi. 2 sokak kadar ilerledim, bir kez karşıya geçtim ve gördüğüm ilk torbacıdan haplarımı aldım. Ardından ilk çöp kutusuna doğru ilerledim. Zarfı çöpe atmak için. Ben bunu yapmaya başladığım an bir silah sesi duydum. Korktum, parayı geri vermek istemiyordum. Ayrıca altı üstü bir zarftı bu. Ne zarar verebilirdi ki birisine, gerçi çokta umurumda değildi zarar falan. Ben de yaptım, amirim. Tüm bildiğim bu yemin ederim.
Hiç inandırıcı gelmiyordu bana, ona gözlerimi konuşmasının başından beri dikmiştim ve hiç çekmeden devam ettim hala da sessizliğimi koruyarak bir şeyler daha öter diye bakıyordum. Ellerini yukarı doğru açıp boynunu eğdi başka bir şey bilmiyorum dercesine. Çıktım odadan ve bir memuru yazılı ifadesini alması için gönderdim. Sıra gelmişti duvarları boyayan anarşist arkadaşımıza, Will.
Will daha bir çocuk sayıldığı için, ona daha nazik en azından daha yumuşak olmam gerekiyordu. Aksi durumda benim yerime çocuk şube gelecekti ve hiçbir şey öğrenemeyecektik.
Evet, Will, seni dinliyorum. -O çizdiğin çiçek resmini neden çizdin, neden oraya çizdin, çizmeni sana birisi mi söyledi ve eğer öyleyse kim söyledi? Lütfen beni yormadan anlat, sadece bir duvar boyama suçundan yargılanmak 100-150 civarı bir para cezası demektir ama dün cinayet işlenen bir mekânın yakınlarına cinayetle ilgili olabilecek bir nesne çizmek ve polis ikazına karşı gelmek seni burada istediğim kadar tutmam için yeterli.- Gerçekten çok mantıklı ve tek düze konuşmuştum, kendime inanamadım.
-Benim bir suçum yok, bahsettiğiniz cinayetten bile haberim yok. Ben sadece arkadaşlar arasında iyi çizim yapabilen biriyim. 2 gün önce arkadaşlarla takıldıktan sonra eve gidiyordum. Eve vardığımda kapının önünde bir zarf buldum içinde bir resim ve bir not vardı. Tahmin edeceğiniz üzere resim, bugün çizdiğim çiçeğin resmiydi. Notta ise şöyle yazıyordu. ‘’ Senin ne kadar iyi bir sokak sanatçısı olduğunu biliyorum. Benim için bir şey yapmanı istiyorum ve bunun sana getirilerini eve girdiğinde öğreneceksin bunu da bilmelisin. O çiçek resmini altta yazan adrese ve şu tarih-saatte yapmanı istiyorum. İlk başlarda boş bir mektup ve ya salak bir şaka gibi düşündüm ama eve girip, odama gittiğimde odam her renk sprey boyalarla ve her tür sprey ucu ile doluydu. El yapımı bir kaykay vardı, gerçekten muhteşem oyulmuştu. Kim böyle bir şey yapar ki diye düşündüm elbette ama kaykayda veya spreylerde hiçbir marka, isim veya talimat yoktu. Altı üstü bir duvar boyayacaktım, ayrıca devlet binası da değildi. Bu hediyeleri karşılıksız bırakmakta istemedim, komiserim. Ama gerçekten ne cinayetten haberim var ne de bunu kimin yaptırdığından. Hediyelerin hepsi evde mektupta evde size getirebilirim. Ne olur beni bırakın, komiserim bilmiyordum.
Genç, hevesli ve takdir edilmek isteyen bir çocuktu karşımda oturan, ne kadar suçlayabilirdim ki onu. Eminim ki bu teklifler bana gelse ben de kabul ederdim. -Bir memur abin gelip şimdi senin yazılı ifadeni alacak lütfen aynı şeyleri tek tek ona da söyle, doğruları anlattığını düşünüyorum ve seni sevdim. Lütfen yalan olmasın bu anlattıkların eğer yalansa da ben odadan çıkana kadar doğruları söylemek için zamanın olduğunu unutma.- dedim. Sandalyemi ittirdim. Ağır ağır kalktım. Yavaş tok adımlarla kapıya doğru ilerledim ve gencin ağlama seslerinin eşliğinde kapıyı ardımdan çektim.
Sonuç olarak yine elde var sıfırdık. Elimizde ölü bir mafya babası ve kafasından çıkarılan mermi, bir çiçek resmi ki cinayetle ilgili olduğunu dahi kanıtlamış sayılmayız. Bu kadar çaresiz hiç hissetmedim kendimi, savaşmak kanımda var hiçbir zamanda çekinmedim savaşmaktan lakin karşımda savaşacak bir şey olmadığında da boşluğa yumruk sallamak istemiyorum. Memurlara ifadeleri hazırlayıp, dosyayı kapatmalarını söyledim. Saat geç olmuştu, ifadelerden bir şey çıkabilir umuduyla saati önemsememiştim. Şimdi ise evde akşam yemeğini kaçırmıştım bile. En iyisi eve gidip uyumaktı. Eve doğru yola koyuldum.
Eve vardım ve anahtarlarımı unuttuğumu fark ettim. Umutsuzca kapıyı çaldım, eşimin uyumuş olma ihtimali ya da evde olmama ihtimali yüksekti. Kapı hızlıca açıldı ve karşımda eşimi gördüm. Fazlasıyla çekici görünüyordu. Evin arka planında hoş bir müzik çalıyordu. Sanırım özel bir günü unutmuştum. Kolumdan beni yakalayıp mutfağa doğru aceleci bir tavırla çekiştirdi beni. Masa özenli bir biçimde hazırlanmıştı. Şaraplar, mumlar ve çiçekler dikkatimi çekti. Kesin özel bir günü unuttum diye düşünürken. Hassiktirr! Çiçekler, bunlar o çiçeklerdi. Mektupta ki, resmedilen çiçekler. Boynumdan aşağı dökülen kaynar suları hissedebiliyordum, nutkum tutulmuştu. Eşim yüzümün ifadesinden anlamış olmalı ki – Hayatım, iyi misin? Neyin var? Bembeyaz kesildin, su ister misin?- diye etrafımda dört dönüyordu. B..bu çiçekler nerden çıktı sen gül seversin. Dedim –Haa onlar mı? Kapıya bırakılmıştı, üstünde de hiçbir şey yazmıyordu. Ben de yanlış geldi sandım. Belki birisinindir görür alır diye bekledim ama kimse almadı ben de aldım, vazoya koydum.- Resmen bu katilimizdi. Çok belliydi ama bir kanıt değeri taşımıyordu. Eşime çaktırmamak için elimden geleni yaptım, neden buz kesildiğim hakkında yalanlar söyledim. İçimde koskocaman bir telaş ve korku vardı. Katil evimi biliyordu lakin bunu eşime çaktırmamalıydım. Eşimle kendimi odaklayabildiğim kadar güzel bir akşam yemeği yedim. Bu yemeğin ve hazırlıkların ardından ne geleceği fazlasıyla belliydi. Sanırım bu stresi kafamdan silmeme yardımcı olabilirdi.
Devamı haftaya..
mert-926, aytuek ve evrendogan_ hepinize görüşleri ve yapıcı eleştirileri için çok teşekkür ederim. Bazı hatalarımı görebilmem için sizin gibi dışarıda ki insanların yardımına ihtiyacım var. Bu ilk deneyimim olduğu için yapıcı eleştirileriniz sayesinde bir yol alabilirim. Bu düşünceye dayanarak hikayeme önyargısız yaklaşıp okuduğunuz ve eleştirilerinizi paylaştığınız için minnettarım.
öncelikle hikaye çok güzel başlamış ve konusu iyi gibi duruyor. Tebrik etmek isterim. Lakin hikayenin yabancı isimler üzerinden yürüdüğü halde konuşmalar, betimlemeler vs. bana her şeyi ile türklük çağrıştırıyor. isimlerin yabancı olması beni biraz düşündürdü. Ayrıca konuşmalar arasındaki geçişler bana biraz karışık geldi. Betimlemeleri de biraz daha yerinde ve tam yaparsan daha güzel olur( genellikle iyi olduğunu söylemek isterim).
Kaancım öncelikle ellerine sağlık.Hikayenin girişi(Bölüm 1) oldukça dikkat çekici ve sürükleyici.Detay vermekten kaçınmıya çalışmışsın, bu ilk defa bu türde bir yazın okuyan insanlar için oldukça kıymetli bir faktör.Ancak değinmem gereken belli noktalar var.Hikayenin belli yerlerinde noktalamala ve yazım hataları mevcut.(ki bu okurken beni rahatsız etti.)Aynı zamanda betimlemelerini ve ifadelerini bazı yerlerde gereğinden fazla uzatırken,bazı yerlerde(özellikle son kısımlarda)çok kestirip atmışsın.Bir başka husus ise "Sandalyemden ceketimi hızlıca çekip kalktım." cümlesinde benim gibi kafadan çatlaklar(manyaklar) muhtemelen şunu düşünecektir: "Yahu,iyide bu adam(Ana karakter) merkeze girdiği gibi masanın başına geçti,oturdu.Aniden mektubu gördü.Üstünü hangi ara çıkardı yoksa hiç çıkarmamışmıydı? Olaylarda hızlı gerçekleşti.Acaba masada hazırda bekleyen ekstra bir ceketi mi vardı da onu mu aldı ?Neyi kastetti burda?"Küçük detaylar belki ama okuyucunun üstünde bir sersemleme etkisi oluşturuyor.…
dostum mükemmel bi olay örgüsü , okurken bitmesin istediğim nadir yazılardan bu tarz yazıların devamını getirmen dileğiyle ,sözlerine sağlık .