Bölüm 2: Kökler
- Jhin
- 30 Kas 2017
- 5 dakikada okunur

Bölüm 2:
Penceremden giren muhteşem bir sabahın habercisi güneş ışıklarına eşlik eden telsiz anonsları uyandırdı beni. İşe gitmem gereken saatten yarım saat sonra uyanmıştım. Eşim çoktan işine gitmişti bile. Umarım bana da kahvaltılık bir şeyler bırakmıştır umuduyla telsizi komidinden kapıp, mutfağa doğru ilerledim. Bırakmamıştı. Kahve hazırlamak için su ısıttım. Sigaramı yaktım ve telsizimin sesini açtım. Şehrin diğer ucunda ki parkta bir cinayet işlenmişti. 20 yaşında bir kadın cesedi bulunmuş. Sarı saçlı, 1.70 civarlarında bir kadın cesedi. Nasıl öldüğünü hala söylemedikleri için kahve çekirdeklerini demlenmesi için ıslatırken, telsize kulak kesilmiştim. –‘’Boğazı kesilmiş’’- ‘’tamam’’- anonslarını duydum. Yıllardır cinayet masasında çalışıyor olmam, hiçbir şeyi kolaylaştırmıyordu. Acısız ölümleri görmek beni çok etkilemiyordu artık, bu doğru ama böylesi vahşet haberleri içime o korkunç ölüm korkusunu işliyordu.
Bir cinayet masası polisi olmama rağmen ölümün ne olduğunu bilmiyorum. Arkasında boş bir karanlık mı barındırıyordu, sonsuz bir karanlık. Yoksa vaat edilebilecek gerçek bir cennet var mıydı? Dinsiz değilim lâkin cinayet masası polisi olmak da bir tanrıya körü körüne bağlanmayı ciddi anlamda zorlaştırıyor. Ölüm, ne olduğunu bilmediğim ve açıklayamadığım bir belirsizlik benim için. Peki ya ölüm anı? Ölüm anı, vücudunu olduğundan sıcak hissedersin. Aslında donuyorsundur. Titrersin ve korkarsın. Acı, acı hisseder misin? Öldüğünü anladığın vakit acı artık bu dünyada tadabileceğin son tat olarak kalır. Acıyı hissetmek isterdim son kez. Başında senin ölüşünü izleyen tanıdık yüzler, senin için ağlayan bir sürü insan. Senin tatmak için 2 saniye daha dayanmaya çalıştığın acı var ya işte o acı sen göçtüğünde sevdiklerine zıplayan bir mikrop aslında.
Sigaramın külünün elime düşmesi sonucu üzerimde ne bir uyku sersemliği ne de bir düşünce kaldı. Telefonumun çaldığını da şimdi fark etmiştim. Arayan yanımda çalışan memurlardan biriydi.
-Efendim?
-Komiserim, cinayet anonsunu duydunuz mu?
-Evet, bir kadının boğazı kesilmiş ve parka bırakılmış. Büyük ihtimal kapkaç ve ya tecavüz vakasıdır. Yoldayım gelince konuşuruz.
-Komiserim ama şöyle bir durum var ki kadın ölü yatarken elinde mektubun üstünde ki çiçekten tutuyormuş.
Sabahın ahmaklığını belli ki atamamıştım lakin bu cümle beni resmen hayata döndürdü. Daha dün gece kapıma bırakılan çiçekleri ne ara unutmuştum. Ne kadar aptalım! Böylesine uğraş gerektiren detaylar, resmen benimle alay eden bir seri katil vardı şehrimde. Ve ben aptal gibi tüm detayları göz ardı ederek, karımla akşam yemeği yedim. Benim bu aptal tavrım yüzünden bir kişi daha öldürüldü.
-Komiserim… Alo? Sesim geliyor mu?
-Merkezde konuşalım.
Kapattım telefonu. Kalktım hemen hazırlandım ve evden hızlıca çıktım. Merkeze öyle hızlı vardım ki, sanırım iki üç tane hız cezası yiyecektim. Nasıl olsa trafik şubede fazlasıyla dostum vardı. Koşa koşa çıktım merdivenleri. ‘’hemen dosyaları getirin. Toplanın masamın etrafına herkes eline bir kalem bir kağıt alsın çabuuk! İlk önce bugün ki cinayet hakkında neler biliyoruz çabuk herkes ne biliyorsa söylesin.’’ Dedim ve sol yanımda oturan memura hepsini not almasını söyledim.
-20 yaşında bir kadın, adı Rhian Sameen. Boğazı tek darbede kesilerek öldürülmüş ve elinde yine o çiçekten vardı. 1.70 boylarında, 62 kilo, ilkokul matematik öğretmeni. Ek iş olarak kendi evinde çocuklara özel ders veriyormuş. Evli değil. Ailesi, iş arkadaşları ve öğrencileri ile konuştuk. Çevresi tarafından fazlasıyla seviliyormuş, çok neşeli ve cana yakın olduğunu söylediler. Onu kimin öldürmek isteyebileceği konusunda hiç kimsenin bir fikri yok. Tek hayatı işten eve, evden işeymiş. Adli tıp detaylı incelemesini yapmaya başladı bir iki saate elimize gelir.
Aynı katil olduğunu bir tek ben düşünmüyorum değil mi, herkes aynı fikirde? Gözlerimi herkesin üzerinde gezdirdim. Hepsinin kafası onaylar şekilde sallanıyordu. ‘’ O halde Malcolm’ın cinayeti biliyorum elimizde hiçbir şey yok lakin yine de ne var ne yok bir gözden geçirelim’’ dedim ve elimle başla komutunu verdim.
-Malcolm, nam-ı değer beta, kendisine bu ismi nasıl taktığını ve neden taktığını biliyoruz. Yine de söyleyeyim, şehirde kendi mafya örgütlenmesini kurarken, şehrin o zamanlar başını çeken mafya babasını teke tek bir sokak düellosuna davet etmiş ve döverek adamı neredeyse öldürmüştü lakin düellonun anlaşması, iki kanun kaçağı arasında olduğu için hiçbir türlü polise şikâyette bulunmamaktı. Düelloyu kaybeden şehri terk edecekti. Malcolm kavgayı kazandıktan sonra tüm adamlarını bölgede ki her dükkâna, her sokak satıcısına dağıttı ve kendini tanıttı, kime bağlılık göstermeleri gerektiğini gösterdi. Beta lakabı da beta balığından geliyordu, beta balıkları kendi akvaryumlarında başka balık istemezler. Eğer başka bir balık gelirse de kavgaya tutuşur ya yenilir ya yenerler. Zaten biliyoruz ki komiserim de başka bir balığın akvaryuma girmesiyle tanıştı mafya babamızla, yeni gelen balık tarafından düelloya davet edilmişti. Tüm kurallar aynıydı. Malcolm yaşlı olmasına rağmen bu düelloya kurallara uygun tek başına gitmişti. Ama yeni balık onu tuzağa düşürmek istiyordu ki burada komiserim giriyor işin içine.
-Yeter lan! Bir şey anlat dedik. Bokunu çıkardın. Konunun özüne dön, Malcolm’ın cinayeti.
-A..afedersiniz komiserim. Malcolm nam-ı değer beta, 52 yaşında. Başının arkasından tek kurşun ile vurularak öldürüldü. Silah kayıtlarını bulamadık belli ki ruhsatsızdı. Cesedin bulunma şekli, eller avuç içleri birbirine bakacak şekilde göğüs hizasında bileklerinden bağlanmıştı, bu bana bir af diletme gibi göründü. Cesedin dizlerinde morluklar vardı belli ki diz çöktürülmüştü ki bu da af diletme teorimi destekliyor. Böylesi detaylı bir cinayeti, kafasının arkasından vurarak gerçekleştirmesi ya ilk cinayeti ya da belli bir pişmanlık duyduğunu gösteriyor katilin. Kafadan tek mermi ise bariz şekilde infazı işaret ediyordu, komiserim.
Sözünü tamamladı, kafasını eğdi ve yutkundu. Kendi düşüncelerini katmak istemiyor lakin kendini tutamamış gibi görünüyordu, ürkek ürkek gözlerime bakıyor ne diyeceğimi merak ediyordu. ‘’Çok güzel çıkarımlar bunlar, tebrik ederim. İsmin ne?’’ diye sordum. Tad, komiserim. Dedi.
-Evet, arkadaşlar, çok güzel özetlediniz konuları. Şimdi işin asıl kısmına gelelim. Biliyoruz ki her seri katil bir imza yaratır ve taşır. Sanıyorum ki bu katilimizin de imzası bu çiçek çünkü cinayetin işlendiği gün masama bırakılan mektupta çiçek karakalem ile resmedilmişti, ardından tekrar olay mahalline gitmem ve orada bir çocuğun bu çiçeği duvara resmetmesi ki tam benim orada olduğum vakitte olması. Bunlar bence tesadüf değil. Ama ben bu iki cinayette hiçbir şeyi birleştiremiyorum. Birisi masum bir öğretmen, diğeri azılı eski bir suçlu. Ki durumu merhamet çerçevesinden incelersek, ölüm anının katil tarafından kısa tutulması, merhametin olduğunu gösterir. Malcolm tek kurşun ile göçtü bu dünyadan. Büyük ihtimal hiç acı çekmedi. Ama masum öğretmenimiz, merhamet yoksunluğundan öldü bile diyebiliriz. Vahşice doğrandı. Ölmesi ortalama 7 saniye sürmüş olmalı ki biliyorum şuan için çok kısa bir süre gibi geliyor size ama boğazınız kesilmiş iken 7 saniye bir ömrü tekrar yaşatır insana.
-öhm! Komiserim neden 7 saniye?
-Çünkü boğazın kesilmesi ile kan boşalımı ortalama 7 saniye sürer. Meslekte ilerledikçe bu tarz iğrenç bilgiler hakkında daha fazla bilgi sahibi oluyorsunuz. Şimdi bu söylediklerimden yola çıkarak şöyle diyebilir miyiz? Katilimiz kadını öldürürken öldürme duygusunu kontrol edemiyordu, ya da onu masum olduğu için daha öldürülmesi gereken biri olarak mı gördü? Bu konuda bir fikri olan?
Kimseden çıt çıkmıyordu, Tad sanki bir şey söyleyecekmiş gibi oldu fakat o da sustu. ‘’Tamam arkadaşlar işlerinizin başına geçin, aldığınız notları masama bırakın ve adli tıp raporu geldiğinde haber verin bana’’ dedim ve ceketimi aldım. Çıkmak için hazırlandım ve Tad’e ‘’ Tad! Sen benimle gel.’’ dedim.
Tad ile beraber arabaya bindik. Olay yerine doğru sürmeye başladım.
Yorumlar